23 Ağustos 2014 Cumartesi

RAHAT KAFA

      

   Şimdi size şubat ayının sonundan beri içinde bulunduğum ruh halini anlatmaya çalışacağım.

   Nefes alırken yaşadığımızı hatırlamayız ama biliyoruz ki herkes yaşayabilmek için aldığı nefesi geri vermek zorundadır. İşte ben sanki aylardır hiç nefes almıyorum da bugüne kadar aldığım nefesleri sürekli geri veriyormuşum gibi hissediyorum. Sanki hepsini geri verdiğim zaman her şey bitecek ve sonunda(!) nefes alıp vermem durmuş olacak.
 
   Böyle bir ruh halinde yaşayan insan emin olun korkusuz, bekleyişsiz ve telaşsız oluyor. Şu mu oldu? İyi, tamam, olsun. O mu geldi? İyi, tamam gelsin. Kıyamet mi kopuyor? İyi, peki, hadi kopsun. Şimdinin deyimiyle kafan tamamen rahat oluyor.

   Ama haksızlığı hâlâ kaldıramıyorum. Hayvanları hâlâ umursuyorum. Saçma ülkem için sonuç değişmiyor ama ben yine de umut ediyorum çünkü ülkece can kırıklarımız olduğunu biliyorum. O kırıklar için umut etmeye devam etmem gerekiyor. Kırılmış canları daha fazla incitme duyarsızlığını gösterdiğimde en çok kendimi kıracağımı da biliyorum.

   Huzur kelimesinin üstünü karaladım diyebilirim. Karaladım ama okunuyor. Bu yüzden hâlâ huzuru arıyorum. Bir hissin tadını daha önce aldığın, o tadı bildiğin zaman onu kaybettiğinde eksik hisseder ve sürekli o tadı ararsın. Ruh halim bekleyişsiz, korkusuz ve telaşsız da olsa, huzur daha önce tattığım bir duygu olduğun için, şimdi kaybolduğundan dolayı huzursuzum.

   Ve ben öyle affetme sevdalısı biri de değilimdir. Değer verdiğim insanları affederim ama huzurumu benden çalanlara değer vereceğimi sakın düşünmeyin.

   Uzun lafın kısası: Kafam rahat ama hâlâ huzursuzluğum oturduğu tahttan kalkmış değil.

   Zaten onca şey yaşanırken huzurlu olma hakkını nasıl elde edebilirdim ki?