26 Ekim 2016 Çarşamba
Şahlanıp Koşmak İçimde Var
Çok küçük şeyler çıkıyordu önüme. Onlara tekme attığımda canımı yakmayacak kadar küçük çakıl taşlarıydı bunlar. Kim yenmiş kaderi duayla diyerek çözüme ulaşmak için beklemenin fayda etmemesinin ayrımıyla basıyordum tekmeleri onlara. Geriye doğru gönderiyordum hepsini karşıma çıktıkça. Geride biriken ve büyüyen o yığına bakmamaya çalışıyordum. Önüme bakıp yürüyordum ve yine yine...
Derken birden bir deprem oldu. Küçük bir yığın üstüme devrildi. O büyük sarsıntıyı atlatmak çok uzun sürdü. Bu süre içinde mayın tarlasında dolaşıp durmuşum. Her bastığım yer küçük de olsa hem beni yaraladı bu yüzden, hem de çukur açtı orada. Derken o sarsıntıyı hiçe sayacak bir deprem oldu. Artık yürüdüğüm zemin ayağımın altından arkama doğru gidiyordu. İşte o zaman fark ettim ki ben bir yolda değil bir kutudayım. Bütün o geri tekmelediğim küçük taşlar, kutu yer değiştirince üzerime devrildi. Böylece o taşlar zaten orada olsalar bile kendi yarattığım yığınla ezilmiştim. Yoksa o taşların küçük sarsıntısından bile sağ çıkmıştım ama akıllanamıştım. Onları geri göndermeye devam ederek en büyük hasarı verdim. Bakmadan yola devam edip kenarından dolaşmadım.
Şimdi en ufak bir taşta da büyük bir kayada da etrafından dolanmanın ne demek olduğunu biliyorum. Daha önce yığın altında kaldığım için biraz sendeliyorum. Morarıklıklarım var canımdaki kırık parçalarla birlikte. Ama o taşların yanından geçtiğinde yaşamaya devam edebiliyorsun. Sadece canın yanıyor biraz, can kırıklıkların artıyor ama üzerine devrilecek koca bir yığın olmadığını biliyorsun. Zaten insan unutkandır çoğu şeyde. Çok derine inmedikçe hatırlamazsın.
Yine de kendime de dediğim şeyi söylemek istediğim o kadar kişi var ki, yanaklarını iki yandan tutup gözlerine bakarak telepati yoluyla anlatmak.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder